Goya'nın Hayaletleri filmini izledikten sonra izlenimlerimi paylaşmak ve bu vesileyle uzun bir ara verdiğim blog alışkanlığımı tekrar kazanmak istedim. 1792 İspanya'sını anlatıyor film, Milos Forman'ın fimi ayrıca, ilgilenenler için. Katolik Kilisesi’nin çok güçlü olduğu dönemde Goya, İspanya'nın en ünlü ressamı; özellikle kraliyet ailesinin ve engizisyon rahiplerinin resimlerini yapıyor, asilleri çiziyor. İnes, Goya’nın en sevdiği müşterilerinden biri. Çok güzel bir kız İnes, zengin bir tacirin kızı. İnes karakterini Natalie Portman oynuyor ve bence fazlasıyla başarılı.
Engizisyon Mahkemeleri "döneme damgasını vuruyor", yaygın deyişle. Ines, hiç bir suçu yokken engizisyon mahkemesi tarafından mahkum ediliyor ve bu da yetmeyip, işkence görüyor. Sözde suçu, yahudi geleneklerini devam ettirmek. Bunu da, bir gece tavernada eğlenirken domuz eti yememesinden çıkartıyorlar. Evet yemiyor gerçekten ama sadece sevmediği için.
Filmin asıl unutulmaz karakteri ise, ne İnes ne de ressam Goya. Bu kişi, rahip Lorenzo; engizisyonun en fanatik rahiplerinden birisi, kendisi. Goya'nın da müşterisi olması nedeniyle sık sık görüşüyorlar. Lorenzo, Goya'nın stüdyosuna gidip geldikçe İnes'in portresini içten içe seyrediyor ve aşık oluyor. Goya, İnes'in mahkum edilmesi üzerine, İnes'in babasının ısrarlarına dayanamayarak, Lorenzo’ya Ines’in serbest bırakılması için yalvarıyor. Lorenzo bu talebi nasıl mı karşılıyor? İşte filmin kahramanı kendini göstermeye başladı! Çünkü bu adam, yani rahip Lorenzo, bencilin teki; her şeyi kendi lehine çekmeyi beceren bir adam. Her devrin adamı desek daha doğru olur; bunu filmin ilerleyen sahnelerinde net olarak görüyoruz, zira Fransa İspanya'yı işgal edince engizisyon tarih oluyor ve Lorenzo hiç utanmadan ve kurnazca yeni dönemin şiddetli bir savunucusu oluveriyor! Asıl meseleye gelecek olursak, engizisyonun baş rahibine gidip İnes'in durumunu konuşuyor ama rahip serbest bırakmaya yanaşmayınca kılını kıpırdatmıyor, ama tabi ki İnes'in babasının kızını kurtarmak için verdiği paraları bir güzel alıveriyorlar! Bu arada Lorenzo sık sık hapiste İnes'i ziyaret ederek ailesinden haber götürüyor ve "sevecen yardımsever rahip" havalarında zavallı masum kıza tecavüz etmeyi ihmal etmiyor oracıkta. Babanın, kızı için yapmayacağı yok ama hiç biri fayda etmiyor; Lorenzo'yu nasıl yola getirmeye çalıştığını filmde izlemeniz için yazmasam daha iyi; müthişti.
Ines nihayetinde ölüme terk ediliyor; ancak 15 sene sonra, İspanya sayesinde dışarıya çıkabiliyor ama tahmin edersiniz ki eski güzelliğinden ve gençliğinden eser kalmamış bir şekilde. Bu sahneler çok etkileyici filmde.
Bu arada Goya neler yapıyor? Aslında film, bu ünlü ressamın yaşamış olduğu dönemi anlatıyor diyebiliriz. Engizisyon, Fransız devrimi, işgal derken, yaklaşık bir 20 yıl içinde ülkedeki inanılmaz değişiklikler ve uyum süreçleri. Goya sağır oluyor birdenbire ve yapayalnız yaşıyor. İnes dışarıya çıktığında, ailesini malesef ölü olarak buluyor. Goya'yı buluyor ve bebeğini soruyor ona; hamile kalmış, bir bebeği olmuş ama hiç görememiş onu, elinden alıvermişler hemen. Goya şaşkın, kıza yardımcı olmak istiyor. Lorenzo'yu buluyor, bebekten bahsediyor; bebek Lorenzo'nun bebeği, kendisi de bunu gayet iyi bilmekle beraber, hiç oralı olmadığı gibi, zavallı İnes'i bu kez akıl hastanesine gönderiyor!
Filmin bir tek sonunu izlemek size kaldı, ben her şeyi yazıvermişim. Tüm oyuncular çok başarılı; konu mükemmel işlenmiş, abartı hemen hemen hiç yok, şu an sinemlarda oynuyor; bir insan nasıl olur da bu kadar değişebilir, izlemeye ve üzerinde düşünmeye değer.
İlerleyen zamanlarda başka filmlerden yazışmak üzere ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder